Transseksüellik

Eşcinsellik ve transseksüellik arasındaki farklar neler? Transseksüellerin hepsi eşcinsel mi? Transseksüellik neden olur? Trans çocuk olur mu? Bu ve benzeri soruların cevapları bu bölümde.

Eşcinsellik ve transseksüellik birbirinden bağımsız iki konudur. Eşcinsellik kişilerin cinsel eğilim ve davranışları ile ilişkili iken transseksüellik ise bedenin cinsiyeti ile psikolojinin cinsiyeti dediğimiz cinsel kimliği arasındaki uyumsuzluktur. Transseksüellik kadın bedeninde kendini erkek gibi hissetmek, ya da erkek bedeninde kendini kadın gibi hissetmektir.

Eşcinsellerin çoğunun cinsiyet-cinsel kimlik uyumsuzluğu yoktur. Yani çoğu eşcinsel erkek, “Ben erkeğim.” demekte ve bir erkekle cinsel ilişki yaşamaktadır. Yine eşcinsel kadınların genelde kendi kadınlıkları ile ilgili sorunları yoktur. Yani bir kişi cinsiyet-cinsel kimlik uyumsuzluğu olmadan da eşcinsel olabilir ve çoğunlukta da durum böyledir.

Cinsiyet uyumsuzluğu yaşayan birisi eşcinsel ilişkiye girecek diye bir kural yoktur. Ancak transseksüel olan bireylerin çoğu kendilerini karşı cins gibi hissettikleri için hemcinslerine karşı cinsel çekim hissederek eşcinsel ilişkiye yönelmektedir. Daha açık ifade edelim. Bedeninde penisi olan, bedenen cinsiyeti erkek olan birisi düşünelim. Adı Uğur olsun. Uğur duygularında ve düşüncelerinde kendini kadın gibi hissediyor olsun. Yani psikolojik cinsiyeti veya cinsel kimliği kadın. Uğur psikolojik olarak kendini kadın olarak gördüğü için erkeklere yönelik cinsel çekim hissedecektir. Uğur bedenen erkekti. Bedenen erkek olduğu için bir erkekle ilişkiye girdiğinde bu ilişki eşcinsel bir ilişki olarak görünecektir. Çoğu trans birey bu nedenle dışarıdan bakıldığında eşcinsel ilişkiye girmiş olur.

Cinsiyet-cinsel kimlik uyuşmazlığı yaşayan ama eşcinsel ilişkiye girmeyen kişiler de çoktur. Uğur aseksüel olabilir veya bir şekilde cinsel çekimini cinsel davranışa dönüştürmeyebilir. Ömrü boyunca cinsel davranışı olmadan yaşayabilir. Ya da bir tercih olarak ya da çevre baskısı ile bir kadınla evlenebilir, bu evlilikte cinsel tercihlerini gizleyebilir veya cinsel hayatında çeşitli fantezilere yansıtabilir. Bu durumda Uğur eşcinsel ilişkiye girmemiş olacaktır.

Özetle diyebiliriz ki eşcinsellik ve transseksüellik farklı iki konudur. Eşcinsellerin çocuğunun cinsel kimliği ile ilgili bir sorunu yoktur. Transseksüel olan bireyler ise çoğunlukla eşcinsel ilişkiyi tercih ederler ama herhangi bir ilişki tercih etmeyen, biseksüel olan ya da heteroseksüel ilişkinin içinde var olan transseksüeller de bulunmaktadır.

Bir konunun hastalık olup olmadığı ile ‘Bilim’ ilgilenir demiştik. Dünyada psikolojik hastalıkları tanımlayan APA ve DSÖ kısaltmaları ile iki büyük kurum bulunduğundan ve bu kurumlardan APA’nın çeşitli aralıklarla DSM olarak bilinen psikolojik hastalıkları tanımlayan bir kılavuz yayımladığından Eşcinsellik bölümünde bahsetmiştik.

1952 yılında yayımlanan DSM-I ve 1968 yılında yayımlanan DSM-II de cinsel kimlikle ve transseksüellikle ilgili herhangi bir tanımlama ya da açıklama yoktur. 1980 yılında yayımlanan DSM-III’te cinsiyet-cinsel kimlik uyumsuzluğu Transseksüalizm başlığı ile yer almıştır. 1994 yılında yayımlanan DSM-IV’te ise bu konu Cinsel Kimlik Bozukluğu olarak ad değiştirmiştir. 2013 yılında yayımlanan DSM-5’te ise adı Cinsel Kimliğinden Hoşnut Olmama/Yakınma olarak değiştirilmiştir.

DSM-5’te adı geçse de Amerikan Psikiyatri Birliği cinsel kimlik farklılığını bir patoloji olarak görmemekte, kişinin stres yaşadığı egosu ile uyumlandıramadığı (egodistonik) cinsel kimlik hoşnutsuzluğunu bir hastalık olabileceğini bu nedenle DSM’de yer aldığını belirtmiştir. DSM-5’te çocuklarda görülen cinsiyet ve cinsel kimlik uyumsuzluğu ilk defa ayrı bir başlık olarak yer almıştır.

Kaynak: Amerika Psikiyatri Derneği: https://www.psychiatry.org

Daha önceki DSM’lerde yer almayan bu konu DSM-5’te ‘Çocuklarda Cinsel Kimliğinden Hoşnut Olmama’ adı ile yer almıştır. Çocuklarda görülen cinsiyet-cinsiyet uyumsuzluğunun belirtileri aşağıdaki gibidir:

  • Karşı cinsten olmayı çok isteme ya da karşı cinsten olduğu konusunda diretme.
  • Erkeklerde, karşı cinsin giysilerini giymek isteme ya da kadınsı giyim kuşama ileri derecede öykünme; kızlarda yalnızca erkeksi giysiler giymek isteme ve kadınsı giysiler giymeme konusunda çok diretme.
  • İmgesel ya da düşlemsel oyunlarda karşı cinsin yerine geçmeyi çok isteme.
  • Genelde karşı cinsin oyuncakları, oyunları ya da etkinlikleri ile oynamayı çok isteme.
  • Oyun arkadaşlarını karşı cinsten seçmeyi çok isteme.
  • Erkeklerde erkeksi oyuncaklara, oyunlara ve etkinliklere karşı çıkma ve itiş kakış oyunlarından belirgin kaçınma; kızlarda kızların oynadığı oyuncaklara oyunlara ve etkinliklere belirgin karşı çıkma.
  • Cinsel anatomisinden hiç hoşlanmama.
  • Kişinin yaşadığı cinsiyetle eşleşen birincil ve/veya ikincil cinsel özellikleri çok isteme.

Yaşanan bu durumlar klinik açıdan kişide belirgin bir sıkıntı eşlik etmekte ya da bu durum toplumsal, işle ilgili işlevsellikte ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevselliğin bozulmasına sebep olmaktadır.

DSM-5 bu durum ‘Genç ve Erişkinlerde Cinsel Kimliğinden Hoşnut Olmama’ adı ile yer almıştır genç ve erişkinlerde görülen cinsiyet uyumsuzluğunun belirtilerini aşağıdaki gibi sıralamıştır.

  • Kişinin yaşadığı/dışa vurduğu cinsiyetle, birincil ya da ikincil cinsel özellikleri ya da genç ergenlerde beklenen ikincil cinsel özellikleri arasında belirgin bir uyuşmazlık olması.
  • Kişinin yaşadığı/dışa vurduğu cinsiyetle arasında belirgin uyuşmazlık olduğu için birincil ya da ikincil cinsel özelliklerinden kurtulmayı çok isteme (ya da genç ergenlerde, beklenen ikincil cinsel özelliklerin gelişmesini önlemeyi isteme).
  • Diğer cinsin birincil ya da ikincil cinsel özelliklerini çok isteme.
  • Diğer cinsten (ya da onun için belirlenen cinsiyetten değişik bir seçenekten) olmayı çok isteme.
  • Kendisine diğer cinsten (ya da onun için belirlenen cinsiyetten değişik bir seçenekten) gibiymiş gibi davranılmasını çok isteme.

Yaşanan bu durumlar klinik açıdan kişide belirgin bir sıkıntı eşlik etmekte ya da bu durum toplumsal, işle ilgili işlevsellikte ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevselliğin bozulmasına sebep olmaktadır.

Suç konusu ile ‘Hukuk’ ilgilendiğine ve hukukun yasalarla düzenlendiğine değinmiştik. Yasalar düzenlenirken her ülke bilimi, dini, kültürü, milli değerleri ve evrensel ilkeleri göz önüne alarak kendine göre düzenleme yapar demiştik. Tüm hukuk sistemleri duyguları, düşünceleri değil eylemleri cezalandırır. Bu nedenle cinsel kimlik konusunda uyumsuzluk hissetmek suç değildir. Eylemsel olarak karşıt cinsin kıyafetini giyinmek, travesti giyim şeklini benimsemek ve eşcinsellik ilişkide bulunmak ülkemiz hukuk sisteminde suç değildir. Ancak bir kimseyi travesti giyim tarzı ile fuhşa teşvik etmek suçtur. Cinsel içerikli suçlar için Kavram Haritası bölümünü inceleyebilirsiniz.

Bir eylemin doğru olup olmadığı ‘Kişi’ ve kişinin içinde yaşadığı ‘Kültür’ ile ilişkili olduğunu belirtmiştik. Kültür geleneklerin, yaşantıların, dini kuralların ve eğitimin etkisi ile oluşur, uzun yıllar içinde değişir ve şekillenir. Kişiler genel olarak doğrularını ait oldukları kültüre göre inşa ederler. Kültürlere, kültürün içindeki bireylere göre doğrular değişmektedir. Transseksüellik hissi ya da bazen onun görünen eylemsel bir parçası olan eşcinsellik, karşı cinsin kıyafetlerini giyme veya cinsiyet değiştirme ameliyatı olma bir kültür ve kişice doğru kabul edilirken, başka bir kültür ve kişice yanlış olarak değerlendirilebilir. Transseksüelliği ve onun bir parçasını herkesin doğrusu ya da yanlışı yapmaya çalışmak gereksizdir. Bir eylem hastalık olarak tanımlandığında yanlış bir eyleme, hastalık olarak görülmüyor diye de doğru bir eyleme dönüşmez. Bilim sağlıklı-sağlıklı değil, faydalı-zararlı ve hastalık-hastalık değil tanılamaları ile ilgilenirken kültür ve ahlak doğru-yanlış tanımlamaları ile ilgilenir.

Bir eylemin günah olup olmadığı ile ‘Din’ alanı ile ilgilidir ve o dine inanan kişiler için bağlayıcıdır. Din günah konusunu değerlendirirken davranışı esas alır. Duygu ve düşüncelerin günahı yoktur. Kadın bedeninde kendini erkek gibi hissetmek, erkek bedeninde kendini kadın gibi hissetmek sadece bir histir. Bu nedenle bu hisleri yaşamak dinlerce günah olarak değerlendirilmez.

Transseksüellik, eşcinsellik ya da travestilik (karşıt cinsin kıyafetlerini giyme) gibi bir eyleme dönüştüğünde günah değerlendirmesi yapılır. Eşcinselliğin günah değerlendirmesi için Eşcinsellik bölümünü inceleyebilirsiniz. İslam’da Hz. Peygamberin öğretilerine bakıldığında erkeklerin kadın gibi davranması, kadın kıyafetlerini giymesi ya da tam aksi doğru bulunmamış ve haram olarak değerlendirilmiştir. Yine transseksüellerde görülen cinsiyet değiştirme ameliyatları İslam dininde günah olarak değerlendirilmektedir. Ancak tıbbı olarak interseks ya da hermafrodit olanların karşı cinsin kıyafetlerini giymelerinde ve ameliyat olmalarında herhangi bir beis görülmemiştir.

!!! Lütfen önce Püf Noktalar bölümündeki ‘Biyolojik Yaklaşım ve Biyopsikososyal Yaklaşım’ ile ‘Deneysel Araştırma ve İlişkisel Araştırma’ bölümlerini okuyunuz.

Bu konuda en yetkili kurumlardan Amerika Psikologlar Birliği’nin cevabı şöyledir:

“Bazı insanların neden transseksüel olduğuna dair tek bir açıklama yoktur. Transseksüel ifade ve deneyimlerin çeşitliliği, herhangi bir basit veya üniter açıklamaya karşı çıkmaktadır. Birçok uzman, genetik etkiler ve doğum öncesi hormon seviyeleri gibi biyolojik faktörlerin; erken çocukluktaki, daha sonraki ergenlik veya yetişkinlikteki deneyimlerin hepsinin transseksüel kimliklerin gelişimine katkıda bulunabileceğine inanmaktadır.”

Kaynak: https://www.apa.org/topics/lgbtq/transgender

 

İnsan davranışı tek bir nedenle açıklanamaz. Örneğin intihar davranışının biyolojik, psikolojik ve sosyal sebepleri olabilir. İntihar davranışını tek bir nedenle açıklayamayız. Biyolojik yatkınlık, kişinin psikolojik durumu, toplumdaki kriz ve bunalım bir araya gelir intihar davranışını ortaya çıkarabilir.

Transseksüellik konusunda kimi genler, anne karnında maruz kalınan hormonlar, beyin yapısındaki farklılaşmalar biyolojik sebepler arasında sayılabilir. Psikolojik faktörler arasında hemcins ebeveynle özdeşim sorunları, ebeveynlerin farklı cinsiyetteki çocuk beklentileri, çocuklarını büyütme şekilleri ve cinsel travmalar yer alabilir. Sosyal faktörler arasında kültür, eğitim ortamı, arkadaş çevresi ve medya etkisi gibi durumlardan bahsedilebilir. Tüm bu faktörlerden biri ya da birkaçı bir araya gelmekte ve transseksüellik ortaya çıkmaktadır. Yani transseksüellik eşcinsellikte olduğu gibi tek başına biyolojik faktörlerle açıklanamaz.

Transseksüellik konusundaki en yaygın ama doğru olmayan bilgi eşcinsellik alanında olduğu gibi transseksüelliğin hormonlar ve genler nedeni ile oluştuğu, sadece doğuştan olduğu bilgisidir. Bu eksik ve yanlış bir bilgidir. Transseksüellik tüm insan davranışları gibi biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin bir araya gelmesi ve etkileşimi ile oluşmaktadır.

!!! Lütfen önce Püf Noktalar bölümündeki ‘Davranış ve Kişilik’ ile ‘Kimliği Yaşamak ve Kimlikte Saplanmak” bölümlerini okuyunuz.

Eşcinsellik bölümünde belirtildiği gibi, ‘sapık’ kelimesine atfettiğimiz anlama göre bir eylemi sapık görme biçimimiz değişiklik göstermektedir. Cinsel anlamda bakarsak sapık, ‘hayatı cinsel dürtüleri merkezinde yaşayan veya cinsel dürtülerini kamuya açık yerlerde icra eden ya da kendi cinsel dürtüleri için ötekilerini kullanan kişiler’ için kullanılır. Sapıklık hem heteroseksüel hem de homoseksüel ilişkide görülebilir.

Günah, suç değerlendirmesi gibi sapıklık değerlendirmesi de insanın eylemlerine göre yapılır. Kişinin kendi içinde hissettiği cinsiyet-cinsel kimlik uyumsuzluğunu sapıklık olarak görmek doğru olmaz. Eşcinsel davranışa dönmüş transseksüelliğin sapıklık konusundaki değerlendirmesi için eşcinsellik bölümünü inceleyebilirsiniz. DSM-5’te Cinsel Sapkınlık/Saplantı Bozuklukları içinde Travesti (Karşıt Giyim) Bozukluğu yer almaktadır. Burada travesti bozukluğu karşı cinsin kıyafetlerinden yineleyici biçimde ‘cinsel olarak çok uyarılma’ olarak tanımlanmaktadır. Yani kişi karcı cinsin kıyafetlerini giydiğinde cinsel olarak uyarılıyorsa bu durum sapıklık olarak değerlendirilmektedir.

Transseksüel bireyler cinsel olarak uyarılmasa da kendilerini karşı cins gibi hissettikleri için karşı cinsin kıyafetlerini tercih edebilmektedir. Kıyafet kültürel bir konudur. Kimi ülkelerde kadınlar ve erkekler aynı kıyafeti giymekte, kümü kültürlerde erkeklerin etek giymesi normal olarak görülmektedir. Günümüzde kadın erkek kıyafetleri arasındaki fark oldukça azalmıştır. Hatta her iki cinse hitap eden uniseks kıyafetler yaygındır. Sadece karşı cinsin kıyafetlerini giyinmeyi cinsel bir sapıklık olarak görmek doğru olmaz. Kıyafete saç kesimi, makyaj, takı gibi detaylar eklendiğinde bu durumu toplum normlarında saptığı için sapıklık olarak görenler olabileceği gibi bu konuyu doğru bulmayanlar ama sapıklık olarak nitelendirmeyenler de olabilir.

Biyopsikososyal yaklaşım açısından değerlendirdiğimizde insanın bedenine, psikolojisine ve topluma zarar veren eylemleri zararlı olarak görebiliriz. Bir eyleme zararlı diyebilmemiz için kişinin bedenine veya psikolojisine veya topluma bu eylemin zarar vermesi gerekir. Transseksüellik sadece duygu düzeyinde kaldığında bir başka kişiye ya da topluma zarar vermez. Eğer kişi kendi transseksüelliği ile barışıksa kendi psikolojisine de zarar vermediği söylenebilir. Ancak kişinin egosu ile transseksüelliği çatışma içindeyse (egodistonik) kişiye verdiği psikolojik zararlardan, içsel çatışmaların getirdiği stresten bahsedilebilir.

Kişi transseksüelliğin getirdiği psikolojik zararlardan korunmak amacı ile bir dizi tedbir alabilir. Cinsiyet değiştirme ameliyatı bunlardan bir tanesidir. Cinsiyet değiştirme ameliyatlarının bedene olası zararları vardır. Bu ameliyat sürecinde beden oldukça yıpranmaktadır. Üstelik beklenmedik komplikasyonlar gelişebilmektedir. Cinsiyet değiştirme ameliyatı olanların çocuk sahibi olma imkânı yoktur. Bu durumun toplumdaki aile yapısına, nüfusun artış hızına olumsuz etkileri transseksüelliğin zararları arasında sayılabilir. Günümüzde medyada hep başarı ile sonuçlanmış cinsiyet değiştirme ameliyatları öne çıkarılmakta böyle bir ameliyat sürecine girip hayatı kararan insanların hayat hikayelerine maalesef yer verilmemektedir.

Transseksüellik eşcinsel davranış ile birleştiğinde zaman da kimi zararlardan bahsetmek mümkündür. Bu konu ile ilgili Eşcinsellik bölümündeki açıklamaları inceleyebilirsiniz.  Transseksüellik travestiliği dönüştüğünde bu giyim şekli sosyal rollerde kadın erkek arasındaki ayırımı kaldırabilmekte ve karmaşaya neden olabilmektedir. Dişi-erkek gibi temel biyolojik bir ayırımın ve tamamlayıcılığının ortadan kalkmasının uzun vadede toplum ve insan yapısına elbette zararlı etkileri olacaktır. Dişi ve erkek farkının ortadan kalkması ile en çok aile sistemi ve neslin devamı konusu riske girecektir. Yine bu farkın ortadan kalkması küçük büyük birçok sorunu tetikleyebilecektir. En basitinden, son zamanlarda spor müsabakalarında biyolojik olarak erkek olduğu halde kendini transseksüel kadın tanımlayan kişiler bedenini verdiği avantajla kadınlar kategorisinde yarışmaya katılmış ve madalya kazanmıştır. Bu durum haksız rekabet üstünlüğü olarak görülmüş ve büyük tartışmalara neden olmuştur.  Bunun gibi cinsiyet ayrımının yapılması gerektiği durumlarda kişinin bedeni değil de kıyafeti, söylemi ya da hisleri merkeze alındığında karışıklıklar çıkacaktır.

!!! Lütfen önce Püf Noktalar bölümündeki ‘Davranış ve Kişilik’ ile ‘Kimliği Yaşamak ve Kimlikte Saplanmak” bölümlerini okuyunuz.

Kötü insan olarak adlandırılan kişiler, genelde ötekinin kötülüğünü isteyen, kendi çıkarları için ötekini kullanan ve diğerlerine bilinçli zarar veren kişilerdir. Bir insan hissettiği duygular nedeni ile kötü olmaz. Bir eyleminin bizce yanlış olması ile kötü olmaz, bir tane iyi davranışı ile de iyi olmaz. Toplumdaki herkesin yanlış, uygunsuz ya da günah olarak nitelendirebileceğimiz davranışları vardır. Bu davranışlar birilerinin hoşuna gitmeyebilir ama bu o kişiyi kötü yapmaz. Her grupta olduğu gibi şüphesiz transseksüeller içinde de kötü kişiler vardır. Ama sadece transseksüel diye, eşcinsel davranışı bulunduğu için ya da karşı cinsin kıyafetlerini giydiği için bir kişi kötü olmaz. İnsanlara ve insanlığa faydası ya da zararı dokunan kişiler her cinsiyette, her cinsel tercih grubunda bulunabilir.

Cehennem, kötülüğü iyiliğinden ve günahı sevabından çok olan kişilerin gönderileceği, bu dünyada karşılıksız kalan kötülüklerin cezalandırılacağı bir yerdir. İlahi dinlere göre dinine göre kimin Cennet’e kimin Cehenneme gideceği bilinemez. Ömrünün sonuna kadar zalimlik yapmış biri, son demlerinde yaptığı samimi bir tövbe ile Cennet’i hak edebilir. Ya da alim olarak yaşamış biri son anlarda küfre girip Cehennemlik olabilir. Ömrü boyunca günah içinde yaşamış biri, anne-babasının ya da bir başkasının bir duası ile Allah’ın affına uğrayabilir. Ya da onun ömrü içinde yaptığı bir eylem Allah’ın o kadar çok hoşuna gider ki Allah o eylemi nedeni ile kişinin günah olan tüm davranışlarını affedebilir. Ya da Allah hiçbir gerekçe olmadan bir kulunu affedebilir ve Cennetine alabilir.

Bir kişi, transseksüel hisleri nedeni ile günaha girmiş olmaz, cehennemlik de olmaz. Çünkü daha önce belirttiğimiz gibi eylemlerin günahı vardır, duyguların değil. Transseksüel bir kişi eşcinsel eylemde bulunduğunda ya da karşı cinsin kıyafetini giydiğinde, ya da zorunluluk içermeyen cinsiyet değiştirme ameliyatı olduğunda İslam dinine göre günaha girmiş olur. Günah olan bir eylemi yapan kişileri Cehennemlik olarak görmek insanın kendi sınırını aşıp Allah adına karar vermesi olur. Herkesin küçük ya da büyük günahları vardır ama insanın ömrünü nasıl tamamlayacağı, kimin Cennete kimin de Cehenneme gideceği önceden bilinemez.

!!! Lütfen önce Püf Noktalar bölümündeki ‘Kimliği Yaşamak ve Kimlikte Saplanmak’ kısmını okuyunuz.

Kişi bu hayatta dilediği kişi ile arkadaş olabilir. İyi arkadaştan beklenen, arkadaşına zarar vermemesi ve gerektiğinde onun yanında olmasıdır. Genel olarak bizler arkadaş ilişkilerimizi cinsel tercihlerimiz merkezli yürütmeyiz. Arkadaş ilişkilerinde cinsel hayatımız çok söz konusu olmaz ve sohbetlerimizin temel malzemesi değildir.

Eğer bir transseksüel hayatını, ilişkilerini cinsel kimliği merkezinde yaşıyorsa, sohbetlerin, gündemin, birlikteliklerin temel konusu buysa o zaman kişi böyle biri ile arkadaş olmamayı seçebilir. Kişi zarar gördüğü, kendi doğruları ve değerleri ile alay edildiği, kendine bir doğru dikte edildiği ya da kendi doğruları ile açıkça çelişen eylemlerin olduğu bir arkadaşlık ilişkisini dilediği zaman sonlandırabilir. Arkadaşlıkla ilgili bu ilkeler hem heteroseksüel hem de homoseksüel ilişkiler için referans olabilir.

Çocukluk insan bedeninin ve insan psikolojisinin şekillendiği, günden güne değiştiği bir dönemdir. Bu dönemde gelişim tüm hızı ile devam etmektedir. Bu dönemde çocukların psikolojinde biyoloji, psikoloji ve sosyal çevrenin etkisi ile cinsiyet uyumsuzluğu gelişebilir.

Anne-babanın gebelikte başlayan çocuğun cinsiyetine dair beklentisi, kendi zihinlerindeki cinsiyeti baz olarak çocuklarını buna göre büyütmeleri çocukların cinsel kimlik gelişimine sekte vurabilir. Bunun yanında hemcins ebeveyni ile yeterli özdeşimi kuramayan çocuklar cinsel kimliklerini inşa ederken zorlanabilirler. Katı, sert, uzak, silik bir baba ile büyüyen bir erkek çocuk annesine yanaşıp onunla özdeşim kurabilir. Ya da sürekli ezilen, pasif, aşırı öfkeli bir annenin kız çocuğu aciz annesinin yanında şefkatli/güçlü babasını gördükçe erkek olmaya yönelik içsel meyil geliştirebilir. Ya da kendi cinsinden ağır bir travma gören bir çocuk, kendi cinsinden nefret ederek diğer cinsel kimliğe doğru yönelebilir. Tüm bunlar cinsiyet-cinsel kimlik uyuşmazlığının psikolojik nedenleri arasında sıralanabilir.

Sosyal çevresinde yeterince erkek arkadaşı olmayan, hep kızların arasında kalmış ve onlarla sosyalleşmiş bir erkek çocuğun cinsel kimliğinde kaymalar olabilir. Kızların değersiz, erkeklerin değerli olduğu bir kültürde büyüyen bir kız çocuğu içten içe erkek olmayı dileyebilir. Bu durumları cinsiyet-cinsel kimlik uyuşmazlığının sosyal nedenleri arasında sayılabiliriz.

Henüz cinsel kimliği şekillenme aşamasındaki bir çocukta karşı cinsin kıyafetlerine, oyuncaklarına yönelik bir ilgi gördüğümüzde bu çocukları hemen ‘trans çocuk’ olarak etiketlemek ve onu karşı cinsin kimliğine doğru hızlıca sürüklemek çok yanlıştır. Bu çocukların önemli çoğunluğunda psikolojik ve sosyal faktörleri düzenleyerek çocukların yaşadıkları uyumsuzluğunu gidermek mümkündür. Maalesef ki çocuklar bu konuda yetişkinler arasında süren bir davanın, kavganın nesnesi olmakta ve gerekli düzenleme yapılmadan hemen karşı cinse doğru itelenmektedir.

Kimlikler ve kişiliğimiz çocukluk sürecimizde sürekli değişirler. Birkaç izinsiz eşya aldı diye çocuğu ‘hırsız’ ilan etmek, bir yönlendirme ile ya da kasten birini öldürdüğünde ona ‘katil’ demek ne kadar yanlışsa çocuğun sadece davranışlarını göz önüne alarak onu ‘trans’ ilan etmek o kadar yanlıştır. Hiçbir çocuk henüz sağcı-solcu, alevi-sünni, teist-ateist değildir. Psikolojide çocuklara kişilik bozukluğu tanısı 18 yaşına kadar konmaz, çünkü kişilik henüz gelişim halindedir. Tüm bu gerçekler bilinirken ‘trans çocuk vardır’ şeklinde kampanyalar yürütmek, çocukları bir ideolojinin nesnesi yapmak günümüzde çocuklara yapılan en büyük haksızlıktır. Çocukların bilimsel değil de çoğu zaman ideolojik olan gerekçelerle transseksüellik konularının içine dahil edilmesi, henüz kimlikleri oturmamışken birkaç belirti ile cinsiyet uyumsuzluğuna sürüklenmesi iyi niyetle değerlendirilemeyecek bir girişimdir.

Bu soruya cevap verebilmek için ebeveynlerin çocuk üzerindeki hakları ve yetkilerini belirlemek gerekir. Genel olarak değerlendirildiğinde ebeveynler çocuklarını diledikleri gibi yetiştirme hakkına sahiptir. Bu tüm dünyada kabul gören bir ilkedir. Bu nedenle bir ebeveyn çocuğunu kendi onayladığı siyasi, dini ve etnik kimlikte yetiştirebilir. Bu konuda çocuğuna telkinde bulunabilir, buna yönelik eğitimler aldırabilir. Bunun yanında ebeveynlik elbette çocuk üzerinde sınırsız tahakkümümüzün olduğu bir konu da değildir.

İki durumda devletler ebeveynlere müdahale edebilirler. İlki ihmal durumudur. İhmal bir çocuk için yapılması gereken bir şeyi yapmamaktır. Bir ebeveyn çocuğun biyolojik, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarını yeteri karşılamakla yükümlüdür, eğer ebeveyn bunu sistematik bir şekilde karşılamıyorsa bu ihmal olarak değerlendirilir ve o zaman devletler ebeveynlere çeşitli yaptırımlar uygulayabilir. İkinci durum ise istismardır. İstismar ise çocuklara yapılmaması gereken bir şeyi yapmaktır. Bir ebeveyn çocuğunu fiziksel, duygusal, cinsel ya da ekonomik olarak istismar edemez. Devletler çocuğun yüksek yararını korumak adına istismar uygulayan ebeveynlere yönelik çeşitli yaptırımlar uygularlar. İhmal ve istismar içermedikçe ebeveynler çocuklarını dilediği gibi yetiştirmekte özgürdür diyebiliriz.

Hepimiz bir cinsiyet ile doğarız ve genel olarak da buna yönelik bir cinsel kimlik geliştiririz. Bu uyumluluk hayat boyu bize bir konfor sunarken cinsiyet-cinsel kimlik uyumsuzluğu dini, kültürel, hukuki ve tıbbi birçok zorluğu da beraberinde getirir. Tüm bu gerçekler ortada iken cinsiyeti belli olan bir çocuğu, biyolojisini, doğasını hiçe sayarak cinsiyetsiz yetiştirmek çocuğu kasten büyük bir zorluk içine atmak olarak değerlendirilebilir. Hiçbir ebeveynin cinsiyeti belli olan bir çocuğu cinsiyetsizliğe ve henüz karar aşamasında değilken sonrasında gelecek büyük bir zorluklar silsilesinin içine sürüklemeye hakkı yoktur. Cinsiyet-cinsel kimlik uyumsuzluğu genelde psikolojik ve sosyal faktörlerin bilinçsizce bir araya gelmesi ile oluşur. Ancak belki de bu karmaşayı hiç yaşamayacak bir çocuğu bilinçli bir şekilde ‘cinsiyetsiz çocuk yetiştirmek’ arzusu ile zihin karışıklığına sürüklemek en hafif tabiri ile insaflı bir yaklaşım değildir.

Kendini transseksüel olarak tanımlayan bireyleri duygu, düşünce ve davranış ekseninde birkaç grupta ele almak mümkündür:

İlk grup cinsiyet uyumsuzluğu olan bunu ama kendi içinde yaşayan, cinsel tercih olarak eşcinselliğe ya da travesti giyime yönelmemiş kişilerdir. Bu kişiler evlenmiş ya da hiç evlenmemiş olabilir. Cinsel davranışları yoktur, karşıt cins kıyafetlerini de giymezler. Yaşadıkları içsel çatışmalarını ve huzursuzlukları bir gerekçe ile paylaşmamışlardır. İçlerindeki huzursuzlukla yaşama devam ederler. Bu kişiler transseksüelliğini görünür kılmayan, herhangi bir eyleme dökmeyen içlerinde büyük huzursuzluk olan kişilerdir.

İkinci grup, cinsiyet uyumsuzluğu olan, aynı zamanda cinsel davranış olarak eşcinselliği ya da biseksüelliği benimsemiş kişilerdir. Yani duygu ve düşüncelerine ek olarak cinsel davranışları da vardır. Giyimlerinde belirgin şekilde karşı cinsin giyim tarzı yoktur. Transseksüellikleri çok göze çarpmaz. Kendilerini tam ifade edemedikleri için rahat değillerdir.

Üçüncü grupta uyumsuzluk yanında, cinsel davranış ve ona ek olarak açıkça karşıt cins giyimi eşlik eden kişiler vardır. Bu grupta transseksüellik açıkça gözlemlenebilir düzeydedir. Bu kişileri en çok zorlayan konu toplum tarafından aldıkları eleştiri, kınama ve ötekileştirme yaklaşımlarıdır.

Diğer bir grupta kendi cinsel kimliği konusunda karmaşa yaşayan genç ergenler vardır. Çeşitli kaygılarla, akla gelen farklı imajinasyonlar nedeni ile ya da transseksüelliğe geçiş sürecinin tam ortasında bulunma nedeni ile kafa karışıklıkları vardır. Bu kafa karışıklığına kaygılar da eşlik etmektedir.

Son grupta ise cinsiyet-cinsel kimlik uyumsuzluğunu cinsiyet değiştirme ameliyatı ile gidermiş kişiler vardır. Erkekken kadına, ya da kadınken ameliyat ile erkeğe dönüşmüştür. Yeni cinsiyetin getirdiği zorlukları ve uyum sürecini yaşayan kişilerdir. Zaman ilerledikçe bu zorluklar azalmaktadır.

!!! Lütfen önce Püf Noktalar bölümündeki ‘Biyolojik Yaklaşım ve Biyopsikososyal Yaklaşım’ kısmını okuyunuz.

Cinsiyet-cinsel kimlik uyumsuzluğu konusunda biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin etkili olduğunu biliyoruz. Çocukla çalışan uzmanlar mesleki deneyimlerinde çok fazla bu uyumsuzluğu yaşayan çocukla karşılaşmıştır. Bu çocuklarda görünen psikolojik ve sosyal süreçler aşağıdaki gibi özetlenebilir.

Cinsiyet-cinsel kimlik uyumsuzluğu yaşayan çocukların çok büyük bir kısmında gözlemlenen en temel psikolojik faktör özdeşim sorunudur. Yani bu çocuklar hemcinsi olan ebeveynle ilişkisinde bir sorun vardır ve çocuk bu ebeveyni kendine rol model olarak almamaktadır. Kız oyunlarına, oyuncaklarına, kıyafetlerine ilgilisi olan bir erkek çocuğu düşünelim, adı yine Uğur olsun. Uğur birçok yolla özdeşim sorunu olan bir çocuk olarak büyüyebilir. Uğur’un duygusal açıdan uzak/kopuk bir babası olabilir ya da uzun iş seyahatleri nedeni ile fiziksel olarak çocuğunun yanında olamayan bir babası olabilir. Bu durum özdeşimi etkiler. Bazen baba evde olur ama o kadar pasif/silik bir kişiliğe sahip olur ki baskın, güçlü veya sevecen bir anne evi domine eder. Bu durumda Uğur yine sağlıklı bir özdeşim kuramayabilir. Bir diğer ihtimal de babanın pasif olmasa bile annenin aşırı varlığı ile Uğur’u yutup ve babaya hiç yer açmama ihtimalidir. Son seçenek olarak da Uğur’un babası özdeşim kurulamayacak kadar sert ve acımasız bir baba olabilir. Bu ve benzeri durumlarda çocuklar hemcins ebeveyni ile sağlıklı özdeşim kuramazlar. Bu çocuklar bilinçli olmayan bir şekilde “Ben babam gibi olmayacağım annem gibi olacağım, ona benzeyeceğim” şeklinde bir inanç geliştirebilirler. Baba ile olan özdeşim düzenlediğinde, erkek çocukların baba ile daha fazla vakit geçirip oynaması sağlandığında cinsiyet uyumsuzluğunun azalmaya başladığını gözlemlemek mümkündür. Aynı durum benzeri anne profiline sahip kız çocukları için de geçerlidir. Şunu belirtmek de fayda vardır ki, her özdeşim sorunu olan çocuk cinsiyet-cinsel kimlik uyumsuzluğu yaşamaz. Özdeşim sorunu olan ama cinsiyet-cinsel kimlik uyumsuzluğu yaşamayan birçok çocuk görmek de mümkündür.

Psikolojik faktörler arasında özdeşim sorunlarının yanına hem cinsten gelen özellikle fiziksel ve cinsel travmaların da çocuğu karşıt cinsin cinsel kimliğine sevk edebileceğini de klinik deneyimlerde gözlemlemek mümkündür. Diyelim ki bir erkek çocuk, erkek birisini tarafından fiziksel veya cinsel istismara ya da tecavüze uğradı. Bu çocuk kendi cinsinden yani erkeklerden nefret edebilir, yine bilinçsiz bir şekilde erkek gibi olmayı reddedebilir ve kadın cinsel kimliğine doğru yönelebilir. İstismar travmaları olan çocukların travması terapide çözümlendiğinde çocuklardaki cinsiyet-cinsel kimlik uyumsuzluğunun ortadan kalktığına da görmek mümkün olacaktır. Yine burada genelleme yapılamayacağını ve “Tüm istismara uğrayan çocuklar cinsel kimliğinde sorun yaşar.” denilemeyeceğini belirtmekte fayda vardır.

Sosyal faktörlerin de cinsiyet-cinsel kimlik uyumsuzluğunda etkisi olduğunu da çocukla çalışanlar deneyimleme imkanına sahip olurlar. Çevresinde hiçbir erkek rol model bulunmayan, hep kızlarla vakit geçiren erkek çocuklar erkek sosyal modelden yoksun büyürler. Üstüne bu çocukların babası uzun saatler çalışıyor ise, çocuk dede ve amca gibi erkek rol modelden yoksunsa çocuk için erkekliği ve erkeksiliği öğreneceği ortam kalmamış olur. Üstelik bu çocuk kreş başlamadan önce evde gün boyu anne ile ya da annenin gün toplantılarında kadınlar arasında vakit geçiriyorsa bu erkek çocuk neredeyse bir erkekle duygusal bir bağ kurmadan büyür. Bazen yaşıt kuzenler, apartmandaki arkadaşlar karşıt cinsten olur ve çocuk sosyal olarak hep karşıt cinsleri arasında büyür. Bu gibi sosyal durumlardan biri veya birkaçı bir araya geldiğinde çocuklarda cinsiyet uyumsuzluğu görülebilir. Bu çocuklara doğru bir danışmanlık vererek sosyal hayatına daha fazla hemcins arkadaş, aile büyüğü ve öğretmen kattığımızda çocukların uyumsuzluklarının azaldığını da gözlemek de mümkündür.

Cinsiyet-cinsel kimlik uyumsuzluğu olan çocukların içlerindeki huzursuzluğu çözmek, travmalarını çalışmak için terapi yapmak gerekebilir. Bu durumda Çocuk Merkezli ya da Deneyimsel Oyun Terapisi yaklaşımı kullanabilir. Çünkü bu yaklaşımlar yönlendirmesiz yaklaşımlardır ve çocuğu bir yere doğru itmezler, onun iç dünyasının ve ruhsallığının en doğru yönlendirmeyi yapacağına inanırlar. Bu yaklaşımda çocuklar içinde kız ve erkek oyuncakların olduğu bir odaya alınır. Çocuğa herhangi bir oyun yönlendirmesi yapılmaz, çocuk dilediği oyun alanına gidip dilediği oyuncakla oynayabilir. Terapist de zamanla onun kurduğu oyunun bir parçası olur, yönlendirme yapmadan çocuğun yönlendirmesi ile oyuna katılır. Genelde bu grupta yer alan çocuklar ilk önce ürkerek diğer cinsin oyuncaklarının olduğu bölgeye giderler. Erkek çocukları gidip makyaj malzemeleri ile oynamaya başlarlar. Bir yandan da terapisti gözlemlerler, “Acaba nasıl tepki verecek?” diye. Terapist bu oyunu çocuğun kendini ifadesi olarak gördüğü için yönlendirmez ve doğal karşılar. Çocuk isterse kendine de makyaj yapabilir. Bu özgürlüğü tadan çocuk böylece içindeki arzuları, hayalleri oyunda dilediğince ifade eder. Evde özdeşim düzenlemesi yapılmış, sosyal çevresi yeniden organize edilmiş, terapide travmaları çalışılmış ve yönlendirmesiz yaklaşımla kendisini dilediği gibi ifade etmesine izin verilmiş yüzlerce çocuğun cinsiyet-cinsel kimlik uyumsuzluğunun sonlandığını görmek mümkündür. Tüm bu süreçte ise ebeveynlerle cinsiyet temelli müdahale yapmamalarını tavsiye edilir. Erkek çocuklar kız figürlerinin olduğu bir çizgi film izlediğinde “Sen erkeksin, erkekler bunu izlemez.” gibi müdahaleler yerine genel olarak ekran sürelerini azaltmaları tavsiye edilir. Yönlendirmesiz bir terapi yaklaşımı ile çalışılan, özdeşim figürleri ve sosyal çevresi düzenlenen, hayatındaki cinsiyet temelli müdahaleler kaldırılmış pek çok çocuk yaşadıklarını cinsiyet-cinsel kimlik uyumsuzluğundan kurtulurlar.

Günümüz dünyasında politik bir konu olan transseksüellik konusunda çocuklar genelde arada kaynamaktadır. Çocuklara çok büyük haksızlık yapılmakta, cinsel kimliğinden hoşnut olmama durumunu yaşayan çocuklar psikolojik ve sosyal süreçlere bakılmaksızın hemen diğer cinsiyete yönlendirilmektedir. Bu çocuklara yönelik yönlendirmesiz terapi planlanmasına, özdeşim figürlerinin ve sosyal çevrenin düzenlenmesine karşı çıkılmaktadır. Bu çocukların psikolojik ve sosyal süreçlerini düzenlemek isteyenlerin de önünün de maalesef kapatılmaktadır. Bu durum maalesef ki bilim adı altında yapılmaktadır. Halbuki sahadan gelen birçok deneyim zamanında yapılan doğru müdahalelerle çocukların yaşadığı cinsiyet uyumsuzluğunu gidermenin büyük oranda mümkün olduğunu göstermektedir.

Psikoterapi en temelde kişinin yaşadığı iç huzursuzluğu gidermeye odaklanır. Çatışmalar, huzursuzluklar, zorluklar ve içsel karmaşalar da psikoterapinin konusu olabilir. Şüphesiz ki cinsiyet-cinsel kimlik uyumsuzluğu yaşanacak en büyük ve en zor içsel çatışmalardan bir tanesidir ve psikoterapinin bir konusu olabilir.

Gençlik kimliklerin şekillendiği en kritik dönemdir. Çocukluğu geride bırakıp ergenliğe gelen bir kişi, ergenliğin sonunda dini, siyasi, cinsel, etnik ve mesleki kimlikleri belirler. Erik Erikson Psikososyal Kuramı’nda bu dönemi kimlik kazanımı dönemi olarak görür ve sağlıklı bir şekilde geçirilmediğinde bir kimlik karmaşasına neden olacağını belirtir. Ergenler bu dönemde birçok kimlik içinde gezerek kendini tanımlamaya çalışır. Bu tanımlama döneminde birçok kafa karışıklığı yaşayabilir. Kendini bazen transseksüel zannedebilir bu yaştaki gençlere kendi fikirlerini netleştirmeleri, kafa karışıklıkları gidermeleri için rehberlik edilebilir.

Gençlik ve erişkinlik döneminde bir kişi transseksüel olduğunu da fark edebilir. Çocukluktan yana yaşadığı bazı hisleri bu dönemde adlandırabilir. Bundan sonraki yaşamında kendini transseksüel olarak tanımlama kararı almış olabilir. Bu kararı alan gençlere terapide toplum baskısı ile baş etme konusunda yaşadığı zorluklar için terapi tabi ki de planlanabilir.

Gençlik ve erişkinlik döneminde bir kişi transseksüel olduğunu belirtebilir. Ancak hayatının bir aşamasında bu uyumsuzluğun onu rahatsız ettiğini belirtip bu uyumsuzluğu gidermek için de terapiye gelebilir. Bu durumda terapist bu uyumsuzluğa neden olan psikolojik ve sosyal faktörleri inceleyerek bunlar üzerinde çalışmalar yürütebilir. Bu kişilerin cinsiyet-cinsel kimlik uyumsuzluğuna gidermeye yönelik yapılacak biyolojik müdahalelere izin verip, psikolojik müdahaleleri engellemeye çalışmak doğru olmaz. İlerleyen dönemlerde cinsiyet değiştirme ameliyatları ile insanın biyolojisini psikolojisine uyumlandırmak bir çözüm yolu olarak nasıl ki mümkünse, erken dönemlerde de talep eden bireylerde psikolojiyi biyolojiye uyumlamak için terapi süreci yürütmek de doğal karşılanmalıdır.

Son olarak cinsiyet değiştirme ameliyatı olan kişiler ameliyat sonrasında yeni bedenlerine ve edindikleri yeni isim ve kimliğe daha hızlı uyum sağlamak amacı ile terapi desteği alabilirler.

!!! Lütfen önce Püf Noktalar bölümündeki ‘Katılmamak ve Fobik Olmak’ ile ‘Hak Arayışı ve Propaganda” kısmını okuyunuz.

İnsan bu dünyada kendi doğrularını seçmekte özgürdür. Kişi kültürel, dini nedenlerle ya da kişisel deneyimleri neticesinde transseksüelliğin bir parçası olabilen eşcinselliği, travesti giyim tarzını ya da cinsiyet değiştirme ameliyatlarını onaylamayabilir.

Bir fikre katılmamak ayrıdır, o fikre karşı çıkmak ayrıdır. O fikrin aksini iddia etmek ve aksini savunmak ise bir eyleme katılmamanın farklı dereceleridir. Fobik olmak ise düşmanca hisler beslemek anlamına gelir. Transseksüelliğin bir parçasını doğru bulmayan, onaylamayan ya da yanlış olduğunu iddia eden ya da savunan birisi homofobik olmaz. Ancak düşmanca hisler besleyen kişiler için homofobik tabirini kullanabiliriz. Fobiklik tabi ki de kabul edilecek bir davranış biçimi değildir.

Özetle, kişi sadece transseksüelliğin bir parçasına, bu alanda iddia edilen bir fikre, çocukların bu sürecin bir parçası yapılmasına karşı olabilir. Bir eylemin karşıtı olmak kimseyi homofobik yapmaz. Sırf karşı diye birini homofobik ilan etmenin, onu nefretle itham etmenin ve o kişi aleyhinde bir propaganda yürütmenin de bir çeşit fobiklik olduğunu unutmamak gerekir.