Eşcinsellik

Eşcinsellik hastalık mı? Neden olur? Eşcinseller sapık kişiler mi? Kime homofobik denir? Bu ve benzeri soruların cevapları bu bölümde.

Bir konunun hastalık olup olmadığı ile ‘Bilim’ ilgilenir. Dünyada psikolojik hastalıkları tanımlayan iki büyük kurum vardır. İlki ABD merkezli Amerikan Psikiyatri Birliği (APA), diğeri ise Avrupa Merkezli Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’dür. APA psikolojik hastalıkları önemli bir sıkıntıya ve yetersizliğe neden olan psikolojik durumlar olarak tanımlarken, DSÖ ise kişilerin bilişlerinde, duygusal düzenlemelerinde ve davranışlarında görülen klinik olarak önemli bozukluklar olarak tanımlar.

APA çeşitli aralıklarla psikolojik hastalıkları tanılayan bir kılavuz yayımlar. Bu kılavuzun adı The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders’tır, kısaca DSM olarak bilinir. DSÖ’de benzeri bir kılavuz yayımlar, onun adı ICD’dir. Bu kılavuzlar çeşitli zamanlarda güncellenir.

1952 yılında yayımlanan DSM-I ve 1968 yılında yayımlanan DSM-II de eşcinsellik hastalık olarak tanımlanmıştır.  1980 yılında yayımlanan DSM-III’te eşcinsellik genel olarak hastalık olmaktan çıkarılmış sadece kişinin rahatsız olduğu, egosu ile uyumlandıramadığı eşcinsellik Ego Distonik Eşcinsellik adı ile kılavuzda yer almıştır. 1987 yılında güncellenen DSM-III-R ile eşcinselliğin tüm türevleri hastalık olarak görülmemeye başlanmıştır.

Gününüzde eşcinselliği hastalık olarak değerlendirmeyen bilim insanları çoğunluktadır. Bununla beraber eşcinselliği hastalık olarak kabul eden, DSM’deki değişikliklerin politik baskı sonucunda yapıldığını iddia eden bilim insanları da vardır. Pandemi döneminde tıp gibi somut bir bilim dalında aşı gibi bir konuda dahi bilim insanları arasında büyük fikir farklılıkları oluşmuştur. Sosyal bilimler soyut bir bilim dalıdır ve bilim insanlarının kendi fikir ve ideolojilerinden bağımsız bir şekilde hareket etmesi çok zordur. Bu nedenle eşcinselliğin hastalık olup olmadığı konusu ruh sağlığı alanının gelişiminden bu yana hep fikir ayrılıklarına sahne olmuştur.

Bir eylemin doğru olup olmadığı ‘Kişi’ ve kişinin içinde yaşadığı ‘Kültür’ ile ilişkilidir. Kültür ise geleneklerin, yaşantıların, dini kuralların ve eğitimin etkisi ile oluşur, uzun yıllar içinde değişir ve şekillenir. Kişiler ise genelde doğrularını ait oldukları kültüre göre inşa ederler.

Aynı ülkede birçok alt kültür bulunabilir. Bu kültürlere göre doğrular değişebilir. Evlilik dışı ilişki bir kültürde cinayet sebebi olurken bir başka kültürde olağan bir durum olarak görülebilir. Tüm kültürlerin doğru ya da yanlış bulduğu ortak bir konu çok azdır. Bu nedenle eşcinsellik bir aile için doğru, diğeri için yanlış olabilir. Hatta ailedeki bir birey için doğru, diğeri için yanlış olabilir. Türkiye’de toplumun büyük bölümünde eşcinsellik yanlış olarak değerlendirilmektedir. Profesör Doç. Dr. Recep Yıldız ve Prof. Dr. Ergün Yıldırım tarafından 2022 yılında yürütülen araştırmada toplumda 10 kişiden 7’sinin eşcinselliği doğru bulmadığı görülmüştür.

Eşcinselliği ya da herhangi bir eylemi, herkesin doğrusu ya da herkesin yanlışı yapmaya çalışmak gereksiz bir çabadır. Günümüzde aya gidilmediğine, dünyanın düz olduğuna inanan kişiler mevcuttur. Kültürler ve doğrular eşitlenemez. Bilimin bir eyleme “Hastalık değil.” demesi o eylemi doğru yapmaya yetmez. Çünkü bilim doğru ya da yanlışa karar vermez. Evlilik dışı cinsel ilişki, anal ilişki, grupla cinsel ilişki bilime göre hastalık değildir. “Madem hastalık değil, o zaman bu eylemleri doğru kabul etmeliyiz.” gibi bir düşünce ve dayatma yersizdir. Tam aksi şekilde “Madem doğru değil, o zaman onu hastalık ilan edelim.” düşüncesi de doğru değildir.

Suç konusu ile ‘Hukuk’ ilgilenir. Hukuk yasalarla düzenlenir. Yasalar düzenlenirken ülkeler bilimi, dini, kültürü, milli değerleri ve evrensel ilkeleri göz önüne alarak kendine göre düzenleme yapar. Tüm dünyada genel olarak ötekinin hukukuna, eşyasına ve varlığına zarar veren eylemler suç olarak nitelendirilir. Ülkemiz hukuk sisteminde cinsel suç olarak görülebilecek eylemler Kavram Haritası bölümünde açıklanmıştır. Eşcinsel ilişki, yasalarımızda suç olarak tanımlanmamıştır. Bir eylemin kültürel olarak yanlış, ya da dini açıdan günah olması onun suç olmasını gerektirmez.

!!! Lütfen önce Püf Noktalar bölümündeki ‘Yönelim ve Tercih’ bölümü ile “Cinsel Çekim ve Cinsel Tercih’ okuyunuz.

Bir eylemin günah olup olmadığı ile ‘Din’ ilgilenir. Din ise, o dine inanan kişiler için bağlayıcıdır. Dinlerde duyguların ve düşüncelerin günahı yoktur. Eşcinsel kişilerin aklından geçen cinsel düşüncelerin; hissettikleri cinsel çekimin, cinsel arzuların, cinsel eğilimin ve cinsel yönelimin günahı yoktur.  Eylemlerin ve davranışların günahı olabilir ki yaygın olan Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet’e göre eşcinsel davranış günahtır.

Eşcinsel davranışın hastalık olmaması onu günah olmaktan çıkarmaz. Bu nedenle “Bilim hastalık kabul etmiyor, o zaman günah olmamalı.” gibi bir düşünce ile dini ve kültürü hedef almak yanlıştır. Aynı şekilde “Dinen günah o zaman hastalık olmalı.” fikri de yanlıştır. Evlilik dışı cinsel ilişki (zina) ve anal ilişki bilim tarafından hastalık olarak tanımlanmamıştır ama dinlere göre günahtır. Bir eylemin hastalık olmaması onu günah olmaktan çıkarmaz. Günah olması, onu hastalık kategorisine sokmayı gerektirmez.

Eşcinsellik konusunda temel tartışma bilimin, dinin, kültürün ve hukukun söylemlerini eşitleme çabasından çıkmaktadır. Ancak bu çaba gereksiz bir çabadır. Çünkü bu dört müessesin referans noktası farklıdır. Bilim, somut gözlemlenebilir kanıta dayalı gerçeklikleri; hukuk, birey ve toplumun güvenliğini; kültür, atalarımızdan bize aktarılan öğretileri ve değerleri; din ise Allah’ın emirlerini referans noktası kabul eder. Referans noktalarının farklılığı nedeni ile 4 müesseseyi aynı noktada birleştirmek imkansızdır.

Örneğin at eti yemek bir hastalık değildir. Dinen günah da değildir. Kanunen at eti yemek suç olmaz. Hastalık, günah ya da suç olmasa bile kültürel olarak at eti yemek ülkemizde doğru bulunmaz. Yani bilimin hastalık demediği ve kültürün yanlış bulduğu ya da dinin günah değil demesine rağmen bir kültürün doğru bulmadığı konular olabilir. Kültürün doğru bulup dinin yanlış bulduğu konular da olabilir. Bilim üzerinden dini, kültürü dizayn etmeye çalışmak eşcinsellik konusunda sık yapılan yanlışlardan biridir.

!!! Lütfen önce Püf Noktalar bölümündeki ‘Biyolojik Yaklaşım ve Biyopsikososyal Yaklaşım’ ile ‘Deneysel Araştırma ve İlişkisel Araştırma’ bölümlerini okuyunuz.

Bu konuda en yetkili kurumlardan Amerikan Psikoloji Birliği’nin cevabı şöyledir:

“Bir bireyin heteroseksüel, biseksüel, gey veya lezbiyen yönelimi geliştirmesinin kesin nedenleri konusunda bilim insanları arasında bir fikir birliği yoktur. Pek çok araştırma cinsel yönelim üzerindeki olası genetik, hormonal, gelişimsel, sosyal ve kültürel etkileri incelemiş olsa da bilim adamlarının cinsel yönelimin herhangi bir özel faktör veya faktörler tarafından belirlendiği sonucuna varmalarına izin veren hiçbir bulgu ortaya çıkmamıştır.”

Kaynak: https://www.apa.org/topics/lgbtq/orientation

 

İnsan davranışı tek bir nedenle açıklanamayacak kadar karmaşıktır. Biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörler bir araya gelmekte ve insan davranışı ortaya çıkmaktadır. Yani davranışlarımızın arkasında biyolojik nedenler, artı psikolojik nedenler, artı sosyal nedenler vardır. Saldırgan davranışları olan bir kişinin biyolojik yatkınlığı olabilir, psikolojik olarak travmaları olabilir ve sosyal olarak şiddetin normalleştiği bir çevrede büyümüş olabilir. Bu üçlü etki bir araya gelerek kişinin davranışını oluşturur. Ancak aynı çevrede büyüyen diğer bir kişide saldırganlık görülmeyebilir. Aynı travmalar birisini daha saldırgan yaparken diğerini yapmayabilir. Aile genetiğinde dürtüsellik olan biri ömrünü saldırganca tutumlarla geçirirken, öteki ise hiç saldırganlık göstermeyebilir. Kısaca, insan davranışı tek bir nedenle açıklanamayacak kadar karmaşıktır.

Eşcinsel çekim ve eşcinsel davranış konusunda kimi genler, anne karnında maruz kalınan hormonlar, beyin yapısındaki farklılaşmalar, biyolojik sebepler arasında sayılabilir. Psikolojik faktörler arasında özdeşim sorunları, ebeveynlik yaklaşımları ve cinsel travmalar yer alabilir ki Sigmund Freud ve Alfred Adler gibi birçok öncü psikolog bu psikolojik dinamikler üzerine çalışmalar yapmışlardır. Sosyal faktörler arasında eğitim ortamı, kültür, yaşam çevresi (askeriye, manastır, hemcins öğrenci yurtları vb.) ve medya gibi durumlar ele alınabilir. Tüm bu faktörlerden biri ya da birkaçı bir araya gelmekte, eşcinsel çekim ve davranış ortaya çıkmaktadır. Yani eşcinsel davranış sadece biyolojik faktörlerle açıklanamaz.

Eşcinselliğin doğuştan olduğu iddiası çok eskiden beri dillendirilen bir iddiadır. İlk psikologlardan Alfred Adler’in yüz yıl önce yayınlanan Eşcinsellik Üzerine kitabı incelendiğinde o yıllarda da bu iddianın ve tartışmaların olduğunu görmek mümkündür. Eşcinsellik konusundaki belki de en yaygın ama doğru olmayan bilgi eşcinselliğin sadece genetik, biyolojik ya da doğuştan olduğu bilgisidir. Bu eksik ve yanlış bir bilgidir. Eşcinsellik tüm insan davranışları gibi biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin bir araya gelmesi ve etkileşimi ile oluşmaktadır.

!!! Lütfen önce Püf Noktalar bölümündeki ‘Davranış ve Kişi’ ile ‘Kimliği Yaşamak ve Kimlikte Saplanmak’ bölümlerini okuyunuz.

Bir eylemin sapıklık olup olmadığı sapık kelimesini nasıl tanımladığımızla çok ilişkilidir. Türk Dil Kurumu sapık kelimesini “Normal olmayan, geleneklerden ve törelerden ayrılan davranış.” olarak tanımlar. Bu tanımı baz aldığında eşcinselliğin normal olarak görünen heteroseksüellikten ayrıldığını düşünerek sapık tanımlamasını yapanlar olmuştur. Ancak sapık kelimesi günümüzde daha çok cinsel içerikli eylemler için kullanılmaktadır.

Tüm kültürlerde kabul görebileceği anlamı ile sapıklık ise genel olarak ‘hayatını cinsel dürtüleri merkezinde yaşayan, cinsel dürtülerini kamuya açık yerlerde icra eden ya da kendi cinsel dürtüleri için ötekilerini kullanan kişiler’ için kullandığımız bir sözcüktür. Bu açıdan bakıldığında sapıklık hem heteroseksüel hem de homoseksüel ilişkide görülebilir.  Heteroseksüel sapık çoktur ve haberlerde cinsel istismar, taciz, aleni cinsel ilişki ve teşhircilik gibi formlarda karşımıza çıkmaktadır. İkinci tanımı baz aldığımızda iki reşit kişinin kendi arasında mahrem yaşadığı eşcinsel ilişki sapıklık olmaz.

Bir eylemi sapıkça görmek ile bir kişiyi sapık olarak nitelemenin de aynı şey olmadığını hatırda tutmak gerekir. Çünkü davranış ile kişi aynı şey değildir. Günümüzde kendi özel hayatında, suç niteliği taşımayan sapıkça davranışları olan pek çok kişi bulunabilir. Bu kişiler iyi kişiler de olabilir. Bir kişi suç niteliği taşımadıkça, sapıkça görünen bir eylemi yüzünden tamamen sapık olmaz.

Kuran’da eşcinsel eylemi aleni şekilde işleyen Lut Kavmi anlatılırken onların eylemi iğrenç, haddi aşan, çirkin bir eylem olarak adlandırılır (Araf, 80; Hud, 77).  Hz. Muhammed’in hadislerinde ise eşcinsellik için kullanılan en ağır kelime ‘lanetlenmek’ kelimesidir. Lut kavmi ile tüm eşcinselleri aynı kefeye koymak doğru değildir. Lut Kavmi sapık bir kavimdir denilebilir. Çünkü Lut Kavmi bizzat bir peygambere gelen erkek misafirlerle ilişkiye girmek için gidip Hz. Lut’un kapısını çalmış ve bu misafirleri eşcinsel ilişki için kendilerine vermelerini istemişlerdir (Hud, 78-79; Hicr, 68-70). Aleni şekilde cinsel eylemde bulunan, komşularının misafirlerini bile kendi cinsel aruzları için kullanmak isteyen bir kavim ile özel cinsel hayatında eşcinsel ilişki yaşayan kişileri aynı kefede değerlendirmek doğru değildir.

Biyopsikososyal yaklaşım açısından değerlendirdiğimizde insanın bedenine, psikolojisine ve topluma zarar veren eylemleri zararlı olarak görebiliriz. Bir eyleme zararlı diyebilmemiz için kişinin bedenine veya psikolojisine veya topluma bu eylemin zarar vermesi gerekir.

Biyolojik açıdan bakıldığında, özellikle gey ilişkilerde anal yolla kurulan ilişkiler ile rastgele cinsel ilişkilerin cinsel hastalıklara zemin hazırlaması eşcinselliğin bedene zararları arasında sayılabilir. Heteroseksüel anal ilişkiler ve korunmasız çoklu ilişkilerde de cinsel hastalıkların zararlarından söz etmek aynı şekilde mümkündür.

Eşcinsel ilişkilerde bir değil çok fazla kişi ile rastgele cinsel ilişkilerle birlikte şiddete dayalı ilişki kurma (BDSM) oranı yüksektir. Aile olma oranı düşük, aldatma oranı ise yüksektir. Tüm bu süreçlerin kişinin psikolojine zarar vereceği söylenebilir. Nitekim yapılan birçok araştırmada heteroseksüel ilişkilere göre eşcinsel ilişkide olanların daha fazla psikolojik problem yaşadığı, alkol, sigara ve madde kullanım oranının bu grupta daha yüksek olduğu görülmüştür. Buna karşın eşcinsel kişilerde görünen psikolojik sorun fazlalığının yaşadıkları ayrımcılıktan mı yoksa eşcinsel hayat tarzından mı kaynaklandığına yönelik net bir bilgi ise bulunamamıştır.

Sosyal açıdan bakıldığında, eşcinselliğin aile yapısına zarar verdiği iddia edilebilir. Bu nedenle eşcinselliğe karşı olanların çok büyük bir kısmı eşcinsellik karşısında aileyi savunmakta ve eşcinselliği temel aile yapısını bozan bir durum olarak görmektedir. Çünkü eşcinsel ilişkilerde evlenip ve aile olma oranı % 2-5 arasındadır. Bu ailevi birliktelikler kısa sürmektedir. Eşcinsel evliliklerde üreme ve çocuk sahibi olma söz konusu değildir. Yani evlenip aile olup genetik mirasımız kadar kültürümüzü, geleneğimizi bir sonraki nesle aktarmak mümkün değildir. Yine eşcinsel evliliklerde biyolojik yollarla çocuk sahibi olunamayacağı için eşcinselliğin uzun vadede toplum nüfusunun azalımına etkisi olacağı belirtilebilir.  Bu evliliklerde evlat edinme ile çocuk sahibi olunduğunda, evlat edinilen çocuklar iki anne ya da iki baba ile büyürler. İki anne ya da iki babalı olmak okulda ve hayatta çocuğun toplumsal uyumunu zorlaştırabilir. Yine evlat edinilen çocuk, anne ve babadan birisinden mahrum olarak büyüyecektir. Anne ya da babadan birinden mahrum büyümenin çocuk üzerine olumsuz etkileri olduğu ise bilinen bir gerçektir.

Eşcinselliğin olası zararları üzerinde daha detaylı bilgi edinmek isteyenler kaynaklar bölümünde belirtilen Eşcinsel Hayat Tarzının Sağlık Tehlikeleri kitabını inceleyebilirler.

!!! Lütfen önce Püf Noktalar bölümündeki ‘Davranış ve Kişilik’ kısmını ile “Kimliği Yaşamak ve Kimlikte Saplanmak” bölümlerini okuyunuz.

Kötü insan olarak adlandırdığımız kişiler, genelde ötekinin kötülüğünü isteyen, kendi çıkarları için ötekini kullanan ve diğerlerine bilinçli zarar veren kişilerdir. Bir insan, bir eyleminin yanlış olması ile kötü olmaz, bir tane iyi davranışı ile de iyi olmaz. Toplumdaki herkesin yanlış, uygunsuz ya da günah olarak nitelendirebileceğimiz davranışları vardır. Bu davranışlar birilerinin hoşuna gitmeyebilir ama bu o kişiyi kötü yapmaz. Her grupta olduğu gibi şüphesiz eşcinseller içinde de kötü kişiler vardır. Ama sadece eşcinsel bir ilişki tercih ediyor diye bir kişiyi kötü ilan etmek doğru değildir. Cinsel tercihi heteroseksüellik olup da topluma zarar veren insanlar olduğu gibi cinsel tercihi eşcinsellik olup toplum yarına, insanlığın iyiliği için çalışan kişiler vardır.

Cehennem ilahi dinlere göre ölümden sonra kötülüğü iyiliğinden ve günahı sevabından çok olan kişilerin gönderileceği, bu dünyada karşılıksız kalan kötülüklerin cezalandırılacağı bir yerdir. Eşcinsellik dinlerin şiddetle yasakladığı ve günah olarak nitelendirdiği bir eylemdir. Ancak kutsal dinlere göre kimin Cennete kimin Cehenneme gideceği önceden bilinemez.

Ömrünün sonuna kadar zalimlik yapmış biri, son demlerinde yaptığı samimi bir tövbe ile Cennet’i hak edebilir. Ya da alim olarak yaşamış biri son anlarda küfre girip Cehennemlik olabilir. Ömrü boyunca günah içinde yaşamış biri, anne-babasının ya da bir başkasının bir duası ile Allah’ın affına uğrayabilir. Ya da onun ömrü içinde yaptığı bir eylem Allah’ın o kadar çok hoşuna gider ki Allah o eylemi nedeni ile kişinin günah olan tüm davranışlarını affedebilir. Ya da Allah hiçbir gerekçe olmadan bir kulunu affedebilir ve Cennetine alabilir.

Bir kişi, eşcinsel eylemi günah ya da yanlış olarak görebilir ama eşcinsel eylemde bulunanları Cehennemlik görmek insanın kendi sınırını aşıp Allah adına karar vermesi olur. İnsanın Cennet ya da Cehenneme gideceği önceden bilinemez. Bilinen tek şey bir eylemin dinen günah olup sınıflandırılıp sınıflandırılmayacağıdır. Kutsal dinler insana, başkalarının hayatını yargılamak yerine kendi hayatına çekidüzen vermelerini Cennet’i kazanmaya çalışmalarını öğütler.

!!! Lütfen önce Püf Noktalar bölümündeki ‘Davranış ve Kişilik’ ile ‘Kimliği Yaşamak ve Kimlikte Saplanmak’ bölümlerini okuyunuz.

Kişi bu hayatta dilediği kişi ile arkadaş olabilir. İyi arkadaştan beklenen, arkadaşına zarar vermemesi ve gerektiğinde onun yanında olmasıdır. Genel olarak insanlar arkadaşlarını seçerken onların cinsel yaşamlarını hesaba katmazlar. Çünkü arkadaş ilişkilerinde kişilerin özel olarak nitelendirdikleri cinsel yaşantıları sohbetlerin konusu ya da temel malzemesi değildir. Eğer bir eşcinsel hayatını, ilişkilerini sadece cinsel tercihi merkezinde yaşıyorsa, sohbetlerinin temel konusu buysa o zaman kişi böyle biri ile arkadaş olmamayı seçebilir. Kişi zarar gördüğü, kendi doğruları ve değerleri ile alay edildiği, kendine bir doğru dikte edildiği ya da kendi doğruları ile açıkça çelişen eylemlerin olduğu bir arkadaşlık ilişkisini hiç başlatmayabilir ya da dilediği zaman sonlandırabilir. Arkadaşlıkla ilgili bu ilkeler hem heteroseksüel hem de homoseksüel ilişkiler için referans olabilir.

!!! Lütfen önce Püf Noktalar bölümündeki ‘Cinsel Çekim ve Cinsel Davranış’ bölümlerini okuyunuz.

Psikoloji genel olarak duygu, düşünce ve davranışlarla ilgilenir. Eşcinsel olarak nitelendiren kişiler sahip oldukları duygu, düşünce ve davranış farklılıklarına göre dört grupta incelenebilir.

İlk grup hem kendi cinsine karşı cinsel duygular hisseden hem de kendi cinsi ile cinsel davranışta bulunan kişilerdir. Bu grupta eşcinsel düşünce, eşcinsel duygu ve eşcinsel davranış bir aradır. Bu gruptakiler hem kendi cinsine karşı romantik hisler beslemekte hem de kendi cinsi ile cinsel ilişkiye girmektedir.

İkinci grup, hemcinsine karşı cinsel duygular hissetmeyen ama yine de kendi cinsi ile cinsel davranışta bulunanlardır. Bu kişilerde eşcinsel duygular yoktur ama eşcinsel davranışlar vardır. Hemcinsine karşı bir aşk, romantik hisler gibi cinsel çekim içeren duygular hissetmezler ama onlarla cinsel ilişkiye girerler. Bunu bir fantezi, uç deneyim veya alışkanlık olarak yapabilirler. Ya da askeriye, manastır, erkek ve kız yurtları gibi karşı cinsin bulunmadığı ortamlarda cinsel arzular hemcins ile giderilmeye çalışılabilir.

Üçüncü gruptakiler hemcinsine karşı cinsel düşünceleri ve cinsel duyguları olan ama hiçbir cinsel davranışta bulunmamış kişilerdir. Duygular, düşünceler vardır ama davranış ya da eylem yoktur. Eyleme geçmemelerinin ardında kültürel ya da dini gerekçeler olabildiği gibi hastalık ya da yaş gibi gerekçeler de olabilir. Bu grup, gençlik döneminde karşı cinsine çekim hisseden ama evlilik öncesi ilişkiyi yanlış ya da günah bulduğu için cinsel davranışta bulunmayan kişilerin durumuna benzetilebilir.

Son grupta ise hem cinsel duygu hem de cinsel davranış yoktur. Bu grubun zihinlerinde “Ben eşcinsel miyim?” şeklinde bir düşünce vardır. Genelde ergenlik dönemindeki gençlerde görünür. Ergenlik cinsel kimliğin şekillendiği bir dönemdir. Birçok kimlik arasında git gel yaşayan ergenin bazen aklı karışabilir. Eşcinsel porno izlemiş, eşcinsellikle ilgili rüya görmüş, zihninde eşcinsel imajinasyonlar oluşmuş olabilir. Bunları yaşadığında kendini eşcinsel zannedebilir. Ya da karşı cinse yönelik bir romantik his beslememiş olabilir, tüm yaşıtları karşı cinse âşık olurken kendindeki bu hissizliği eşcinsellik olarak tanımlaşmış olabilir. Ergenlikte bazen kafa karışıklığı, bazen kaygı, bazen de özenti “Ben eşcinselim?” düşüncesini oluşturabilir.

Psikoterapi en temelde kişinin yaşadığı iç huzursuzluğu gidermeye odaklanır. Bu huzursuzlukların bir kısmı psikolojik hastalıktır, bir kısmı ise değildir. Hastalık olarak adı konmasa da çatışmalar, huzursuzluklar, zorluklar ve içsel karmaşalar da psikoterapinin konusu olabilir. Alkol içmek hastalık değildir ama kişi alkolü bırakmak için psikolojik destek alabilir. Bir başkası porno izliyor ve bu alışkanlığını bırakmak istiyor olabilir. Çokça yalan söylüyor veya tırnak yiyor ve bundan kurtulmak istiyor olabilir. Günümüzde eşcinsellik bir hastalık olarak görülmemektedir ancak eşcinsellere yönelik terapi ve danışmanlık birkaç alanda yapılabilir.

İlk grupta kendini eşcinsel olarak tanımlayan ve bu durumdan memnun olan kişiler vardır. Bu kişilerin eşcinsel eylemleri ile kişiliği bütünleşiktir. Ancak bu varoluşu nedeni ile kültürel, toplumsal ve dini baskılar yaşamaktadır. Kişi bu zorluklarla baş edebilmek için, özgüvenlerini kazanabilmek için, toplum içinde daha çok kendi olabilmeleri için psikolojik destek ve danışmanlık alabilirler.

İkinci grupta aklı karışmış kişiler vardır. Bir önceki başlıkta bahsedilen duygu ve davranışı olmadığı halde sırf düşüncesi var diye kendini eşcinsel zanneden gençleri bu grupta ele alınabilir. Bu gençlere “Madem düşüncen var hadi bakalım sen eşcinselsin.” şeklinde bir yönlendirme yapmak yanlıştır. Bunun yerine taraf olmadan gencin kendini keşfetmesini sağlamak için danışmanlık ya da terapötik bir süreç yürütebilir.

Üçüncü grupta ise, herhangi bir gerekçe ile eşcinsel davranıştan uzak durmak isteyen kişiler vardır. Kişi, hastalık olarak tanımlanmasa bile bir eylemini her zaman değiştirme hakkına sahiptir. Evlilik dışı ilişkisi vardır, bunu çözmek isteyebilir. Alkolü bırakmaya kanser nedeni ile karar vermiş olabilir. Eşi sigara içmesini istemediği için sigara ile ilişkisini sonlandırmak istiyor olabilir. Bu durumlar hastalık değildir ama kişi bu durumların kendine zarar verdiğini deneyimlemiştir. Bu gruptaki kişilerle de danışmanlık süreci yürütülebilir. Eşcinselliğin biyolojik, psikolojik ve sosyal nedenlerle oluştuğunu biliyoruz. Yine biliyoruz ki bir davranışı besleyen ve psikolojik alanda yer alan geçmiş travmalar ve yaşantılar çözümlendiğinde kişi o davranışını düzenleyebilir. Bazen kişiyi davranışa sevk eden sosyal çevre şekillendirilerek kişinin davranışları düzenlenebilir. Bazen de kişinin psikolojik alanda yer alan iradesi terapide güçlendirilebilir. Bir eyleme ve davranışa neden olan psikolojik ve sosyal süreçleri çalışmak terapinin doğasında vardır ve yanlış da değildir.

“Ben eşcinselliğimden memnunum.” diyen kişiye “Gel seni tedavi edelim.” demek yanlış olduğu gibi, eşcinsel duygu ve davranışını düzenlemek isteyen, içsel huzursuzluk yaşayan kişiye “Sen hasta değilsin, psikolojik destek alamazsın.” demek de doğru değildir.

!!! Lütfen önce Püf Noktalar bölümündeki ‘Davranış ve Kişilik’, ‘Kimliği Yaşamak ve Kimlikte Saplanmak”, ‘Katılmamak ve Fobik Olmak’ ile ‘Hak Arayışı ve Propaganda” bölümlerini okuyunuz.

İnsan bu dünyada kendi doğrularını seçmekte özgürdür. Kişi dini, kültürel gerekçelerle, ya da eşcinselliğin olası zararlarını düşünerek eşcinselliğin tamamını ya da bir parçasını yanlış bulabilir. Ayrıca kendi kişisel negatif yaşantıları ve kötü deneyimleri nedeni ile eşcinsel eylemi onaylamayabilir.

Fobik olmak düşmanca hisler ve nefret beslemek anlamına gelir. Eşcinselliği doğru bulmayan, eşcinselliğin bir parçasını onaylamayan ya da eşcinsellikle ilgili bir konuya karşı çıkan birisi hemen homofobik olmaz. Homofobik tabiri eşcinsellere karşı düşmanca hisler besleyen, onlardan nefret eden kişiler kullanabilir. Fobiklik kabul edilecek bir davranış biçimi de değildir.

Eşcinsel çekimi kabul ettiği halde eşcinsel davranışı doğru bulmayan, davranışı doğru bulduğu halde eşcinsel bir kimlikte saplanmayı doğru bulmayan ya da sadece eşcinsel propagandayı yanlış bulan veya eşcinsel propagandayı kabul etse dahi çocuklara yönelik yapılan eşcinsel propagandaya karşı çıkan kişiler hep olacaktır. Bir eylemin karşıtı olmak kimseyi homofobik yapmaz.

Günümüzde eşcinsellere yönelik bir linç hareketi yürütülmektedir. Yargılanan bakışlar nedeni ile eşcinseller yaşadıklarını ifade etmede, gerekli desteği almakta zorlanmaktadır. Bazen temel insani haklardan mahrum kalabilmektedir. Bunun yanında eşcinsellikle ilgili farklı fikir beyan eden herkese yönelik de bir linç hareketi yürütülmekte ve bu kişiler tek cümlesi ile hemen homofobik ilan edilmektedir. Eşcinselliğin herhangi bir parçasına katılmayanlara yönelik düşmanca tavırlar sergilemeleridir. Maalesef ki eşcinsellik savunucuları hakları aramak için çıktıkları yolda, kendilerine yapıldığı için şikayetçi oldukları linç eylemini, nefret söylemini ve fobiklik davranışlarını, bizzat kendileri de yapabilmektedir.